Seni sana dokunmaya korktuğum günlerden hatırlıyorum. Bir mucizenin karşısında tir tir titrediğim anlardan…
Minicik kelimesi büyük harfle yazıldığında sanki senden büyük duruyordu. İçimde çılgın, içimde kocaman, yüreğimin kaldırabileceğinden fazla bir coşku idi. Sana ilk kez bakmadan gözlerimi kapatan.
Aralıktı… Ömür boyu sürülebilecek, uğruna ölünebilecek bir aşkın başlangıcıydı. Ellerin gibi gözlerinde kapalıydı.
Aralıktı… Öğrenilmesi gereken ne çok şey vardı. İstenmeden vermesini bilmek ya da fazla söze gerek kalmadan anlaşılması gerekenleri anlamak zamanıydı…
Aralıktı… Topraktan kar kalkmıyordu. Dışarıda ağaçlar bile üşümüş, yaprakları dökmüştü. Oysa benim kalbime çoktan cemre düştü. Her evin penceresinde kar benim penceremde bahar vardı ve ben yine kanat açtım hüzünler diyarına… İçimde volkanlar fışkırdı yine sarındım dallarına sevdanın… Zamanın sonbaharında ağladım içli içli… Yüreğime kök salmış ağaçlardaki kuşların ağıtlarını duydun mu, kıyısında durupta hayatı seyrettim; savrulan yellere karıştı sevdiklerim… Başıyla sonu belli değil, benim gemilerimin yüzdüğü denizin gittikçe uzayan uzadıkça kısalan bir ömür… Yüreğimin inci mercanı yüreğimin dallarındaki tomurcukların yeşili ile karası birbirine karıştı. Ruhlar ve okyanuslar yanıyor, sanki diğer yanda dikenler arasında bir gül yetişiyor, buzullar arasında sıcacık yürekler açtı.
Ey hayat! Anlıyorum diyorum seni anlamasamda…
Ve biz!
Bilseydik eğer
gökyüzüne daha yorgun, kuşlara daha derinlemesine bakabilmeyi; inan ki beraber geçirdiğimiz bir dakika bile daha anlamlı olurdu.
Kavrayabilseydik eğer
Menekşelerin kadife dokularını gül yapraklarının kıvrımlı dönemeçlerini nefesimizi daha anlamlı tüketirdik.
Çözebilseydik eğer
Ateş böceklerinin ışıklı dansını, yunusların güleç yüzünü, güneşin sıcaklığını hayatın sırrına daha çok yakınlaşırdık.
Anlatabilseydik eğer gerçekten!
Bulutlara kimin yön verdiğini çiçeklerin nasıl açtığını, çocukların yüreğindeki gerçek saflığı, kalbimizdeki aşkı saniyelere acımasızca yüklemezdik.
Duyabilseydik eğer!
Ağaçların uğultusunu, ırmakların fısıltısını geçen her saatte bir şarkı yazardık.
Zevkine varabilseydik, hissedebilseydik, görseydik aramızdaki aşkı daha da bağlanırdık, birbirimize daha sıkı tutunurduk, birbirimize ellerimizi hiç ayırmamak üzere birleştirir, duygularımızın ötesine geçer dalga geçer gibi ölüme bile neşeli bir kelebek hediye ederdik.
VE BEN!
Denizlerin martıları, körfezlerin dalgaları, gök kuşağının yağmurları, çiçeklerin baharı, güllerin bülbülleri, dağların yağan karı beklediği gibi bekliyorum seni artık.
Mehtap vurmuyor geceleri sahile ve güneş elveda dedi, ışıklarını çektiği güne… Bir ben birde yıldızlar kalıyor geriye, hayallerim bulutların üstünde bir yerde seni beklemekteyim. Tıpkı denizyıldızlarının denize kavuşacakları günü bekledikleri gibi…
Özlemini yaşamaktayım, gecelerin müptelası oldum bir de senin, gece benim içimde ben gecenin bir de sen varsın içimde ve birde ümitlerini serin sularında kaybettiğim denizler var içimde dedim ya birde sen varsın içimde öylesine delice bağlandığım ve tüm varlığımla sevdiğim sen varsın ve ben denizlerin martıları, körfezlerin dalgaları, göklerin yağmurları, çiçeklerin baharı, güllerin bülbülleri, dağların karı, mehtabın geceleri, denizlerin yakamozları, yıldızların geceyi, toprağın yağmuru, bulutların kuşları, denizyıldızlarının denizi beklediği gibi bekleyeceğim seni sonuna kadar geleceğim yanına söz bırakmayacağım seni bana sadece ellerini uzat;
Sevgimin sınırsızlığını göreceksin!
|