Bugün acılarıma yaslanıp seni düşündüm. Bir duldalıkta vurulan hayallerimizi ve hiç gelmeyecekmiş gibi gidişini yeniden yaşadım. Hiç üzülme! Suskunluğa yeminli geceler vefasız ve ömrümüzü adadığımız dostluklar nankör çıktı… Asıl onlar vefasızlık etti ve bir ihanetin koynunda bizleri bırakıp gittiler. Gezdiğimiz sokaklar bizleri unutalı çok oldu. Avare düşlerimiz, kaldırımlara karışmış. Anlayacağın herkes ve her şey, bizi zamanından önce bırakmış! Bir sonsuz vaktin darağında, gençliğimizi teslim ettik. Yaşamak suçunu işlediğimiz için gözümüzün yaşına bakmadılar; çineğip geçtiler gün görmemiş ümitlerimizin üzerinden… Ardıma bakmaya korkar oldu gözlerim… Hem yokluğun her zamankinden daha fazla acı veriyor. Gönül bir hatıranın eteğine yapışmış ve eller yitirilmiş dost elleri aramakta…
Biliyor musun yakışıklım!
Hayat zamanla elele vermiş her şeyi unutmak mümkün belki ama gel gör ki kardeşlikte kalleşlikte unutulmuyor! Sinsi ızdırapların ardına saklandı, şerefsiz tebessümler. Hıyanet yüzlü günlerin arsız bakışları düştü gözlerimize… Bilir misin hafif acılar konuşulabilir ama derin acılar dilsizdir. Gözler yaşa alıştı, günler kedere. Hayat ırmağının dudağında bir nefes gibi ömrümüz. Yiğitler gitti yakışıklım, yiğitlik gitti dört yanımız ihanet…
Ömür dediğin nedir; bir bilinmez yazgının avuçlarında… Hasret; ömrün akıntısında…
Bir kalpsiz sonbahardır bugünler… Güzellikler hapishanelerde tutsak, Bu günler hazan mevsiminden kalma günler… Buğulu bir geçmişin ardına düştü her şeyden el çekmiş kırgın kalbimiz.
Mevsimler çoraklaştı, çöllerine düştük ömrümüzün…
Bir hicran süveydası bildik değil, sevdamızın vasisi oluverdik birden kanımızı içtiler birden, kanımızı içtiler kutsal bir kadehten…
Ve bugün sana hayatın boyunca saklanacağın ölümcül bir hasreti kucaklayacağın ruhsuz sütunlar bırakıyorum… Sana bir buğulu somun tadında, küçük mutluluklar ve yaralara derman olmayan merhemler… Kimsenin bilmediği emanetler bırakıyorum, yokluğun soğuk yüzünde nasır bağlamış iki çift eldik seninle…
Bugün sana; o gittiğin akşam, iliklerime ve yüreğime kadar işleyen soğukları ve toprağına yüz süren kar taneleri bırakıyorum!
Sana üç öğün hasret ve beş vakit vuslat, yüreğini sarsacak yalnızlıklar bırakıyorum! Ben gözyaşlarımla yunduğum özlemimi haykıramıyorum yakışıklım!
Bu yüzden sana dile gelmeyen hasretler ve hiç yoktan kalbine düşen hüzünler bırakıyorum. Sana gidenin geri gelmediği bu dünya elinde musallada alınan helallikler ve iyi bilinen kötü adamlar bırakıyorum! Her zamankinden biraz daha fazla ve çaresiz bir acımasızlıkta, sana seni bırakıyorum ve sana yüreğimi bırakıyorum yakışıklım YÜREĞİMİ!
Bir an durdum ve düşündüm, şu an gelmeni ne çok isterdim o kadar yalnızım ki bilemezsin, denizlerin dalgalarında gizli ayak hışırtıları duyuyorum. Pencerelerimin perdelerini aralayıp sana bakıyorum ama göremiyorum, çünkü gelmiyorsun yine hüzün kaplıyor içimi. Gözyaşlarım süzülürken yanaklarımdan, ıslak dudaklarım buruşuyor sıkışan yüreğimle birlikte. Ben düşüncelerin tuzağına düşüp çepeçevre sarılmışken, sen rengârenk rüyalarla geziyorsun gecelerde. Zalim olma bu kadar; baharlar hazana dönmeden, gecelerden sıyrılıp yağmur olda gel…
Kapalı kapılar ardından çağıran sesimi duyurdum evrene… Karanlığın zindanlarında çürüyen bedenime, vurulmuş zincirleri kır. Kırda kurtar tüm azalarımı…
Çıplak duyguların günahlarından utandırma beni. Yalnızlığın neresinde hayat buldun YAKIŞIKLIM!
Bulanık bakışlar durulsun artık… Ne olur konuş! Bana bu ızdırap niye? Sana bu naçiz bedenimi getirirken geriye demir parmaklıklar ardında ruhumu bırakıyorum. Yani gerçek varlığımı. Seni asıl görmek isteyen odur! Ona koş, onu kurtar, onu gör! Sana gelen her söz her nağme ona aittir. Bu yıkık beden sadece ona aittir. Bu yıkık beden sadece onun elçisidir. Gerçek can gerçek canan odur.
Git ona git! Azat et sevgine tutsak ruhumu. Kaldır aradaki perdeleri, göster kendini, ölüm yüzümü soldurana kadar!!!
Seni özlemek çok zor yakışıklım bilemezsin sana yazdığım bu satırlar biraz sitem biraz ayrılığın verdiği serzeniş, Seni o kadar özledim ki…
YAKIŞIKLIM!
|